Yabancı bir dil öğrenmek globalleşen toplumumuzda olmazsa olmazlardan
biri haline geldi. Hatta öyle ki bir dil yeterli olmayıp
ikinci, üçüncü dil öğrenmek neredeyse şart oldu. Yabancı dil
gerekliliğinde hem fikir olmakla birlikte, bunun hangi yaşta ve ne şekilde
olacağı bizi en çok yoran ve düşündüren konu diyebiliriz. Dil öğrenme işini bir
kursa giderek mi çözmeliyiz? Yoksa yerinde eğitim mi almalıyız? Ya
da işi baştan sıkı tutup çocuklarımızı özel okula göndererek mi dil
eğitiminde başarı sağlamalıyız? Bunların hepsi ayrı ayrı incelenmesi ve
üzerinde tartışılması gerekli olan konular. Çocuklarımızın daha iyi bir eğitim
almasını sağlamak için özel okul seçimi, dil eğitiminde bir fark
yaratmayı ya da milletçe çözümünde zorlandığımız, “bir yabancı dil
öğrenme” sorunsalımızı çözmeye katkı sağlıyor mu?
Devlet Okulunda Yabancı Dil Öğrenme
Kendi adıma yıllarca devlet okulunda İngilizce eğitimi görmüş biri olarak
söyleyebilirim ki hiçbir şey öğrenemedim! Zaten bizim zamanımızda dil eğitimi
ilkokulda başlamıyordu. Ortaokul çağlarında başlayan eğitim, ders saati olarak
da yetersiz kalıyordu. Bizler daha doğru düzgün kendi dilimizin “dilbilgisini”
bilmezken, müfredat gereği “gramer” vermeye çalışıyorlardı. Ayrıca
İngilizce öğretmenlerimiz bizimle Türkçe konuşuyordu! Eğitmenlerin
yeterliliği konusuna hiç girmiyorum. Elbette işini düzgün yapan öğretmenlerimiz
var. Ancak birçok okulda yabancı dil derslerine branş öğretmeni
olmayan kişilerin girdiği ya da devletimizin ucuz işçilik yöntemlerinden
“ücretli öğretmenlikle” bu açığı kapatmaya çalıştığı herkes tarafından
biliniyor. Yani bu iş maalesef devlet okullarında yıllardır sorunlu! Gerek
ders saati azlığı, gerek öğretim metodu, gerekse eğitici kalitesi
“bir dil öğrenerek” okuldan mezun olmamıza yetmiyor!
Özel Okul Seçerken Yabancı Dil Eğitiminin Yeri
Gelelim özel okulların dil eğitimindeki durumuna. Öncelikli olarak
ailelerin bir çoğunda -mesleki kariyer edinmiş olsa bile- dil
öğrenememiş olmak içinde bir ukde olarak kalıyor. Birçok ailenin
kaliteli eğitimden anladığı hususların başında “dil eğitimi” geliyor.
Astronomik rakamlarla eğitim veren bir çok yabancı kaynaklı okula bu
denli rağbet olmasının altında da öğrencilere çok iyi bir matematik ya da
fizik eğitimi veriyor olmaları yatmıyor! Aileler; okulun ait olduğu milletin
kullandığı ana dilin, sorunsuz bir şekilde öğretileceğine duyduğu
güvenle bu okulları tercih ediyor. Bu nedenle özel
okullar, “yabancı bir dil öğrenme” ile özdeşleşmiş durumda.
Konunun bu kadar ciddiye alınması da özel okulların bu hususta büyük
bir yarış halinde ve daha iyisini yapma adına bir çaba içerisinde
olmalarını sağlıyor.
Özel Okullar Neyi Farklı Yapıyor?
Konuyu daha iyi anlamak için özel okulların bu işi nasıl yaptığına da bir
bakalım isterseniz. Dil öğrenmenin birkaç yönteminden bahsetmiştik. Bunlar;
yabancı dil kursuna gitmek ya da yerinde öğrenme ile dili öğrenmekti. İşte
özel okullar tam da bu ikisinin yaptığını yaparak dil öğrenme konusunu
ayağınıza getiriyor. Öğretmen kadrosu dili rahatlıkla kullanabilen,
ulusal ya da ulusallar arası geçerli dil sınavlarında
yeterliliğini ispat etmiş kişilerden oluşuyor. Devlette bununla ilgili
bir kriter yok. Malum KPSS sınavından yüksek not almadan bir yere bir
şey olmanız mümkün değil! O yüksek notu alayım derken zaten zavallı öğretmen
bildiğini de unutuyor! Özel okuldaki öğretmenin odak noktası uzmanlık alanı. Bu
nedenle KPSS mağduru Milli Eğitim Öğretmenimize buradan farkı koyuyor. Eğitim
kadrosunda özel okulların büyük
çoğunluğunda “native spiker” dediğimiz o dili yaşayarak
öğrenmiş, metotlarını iyi bilen ve dil gibi kendisi de yabancı olan
kişilerin de eğitim kadrosunda bulundurulması dil eğitimine çok büyük bir katkı
sağlıyor. Bu eğitmenler genellikle Türkçe bilmiyor ve öğrencilerle de
Türkçe diyalog kurma şansları olmuyor. Bu nedenle mecburen öğrenme
sürecini hedef dilde yürütüyorlar. Ayrıca dile ait birçok incelik de bu kişiler
ile yapılan diyaloglar sayesinde çocukların hafızasına kazınıyor.
Özel okullar rekabetin verdiği coşkuyla bu işe yatırım da yapıyorlar. Bir çoğunda bir dil laboratuvarı bulunuyor ve uluslararası popülerliği yüksek bir dil öğretme metoduyla anlaşma yapılmış oluyor. Yani kaynak bakımından da çok iyiler. Sınıflarında televizyon ya da internet olmayan özel okul var mı bilmiyorum. Varsa da ben duymadım. Dolayısıyla bu materyaller vasıtasıyla videolar ve eğlenceli filmlerle çocukları sıkmadan dil öğretme şansı da yakalanmış oluyor. Ayrıca eğitim ilkokul birinci sınıfta Milli Eğitimin 30 saatlik programına ilaveten 10 saatlik bir yabancı dil eğitimiyle başlatılıyor. Daha pahalı ve paralı okulların yurtdışı gezileri ile yerinde dil eğitim faaliyetlerini yapmalarını hiç saymıyorum artık!
Ne kadar Ekmek O kadar Köfte!
Yani kısaca bir çocuğun özel okulda yabancı dil öğrenmemesi için ekstra bir
gayret sarf etmesi gerekiyor. Bu kadar imkânın içinde bunu
öğrenememek için ayrı birkaç yazı yazmak lazım sanırım. Zaten günün sonunda
devlet okulundan mezun biri ile eğitim kalitesi belirli bir ortalamayı
tutturmuş özel okullardan mezun birinin başarı oranı kıyas bile edilemeyecek
seviyede diyebiliriz.
Dil eğitiminde başarıyı hedeflemiş, bunun için eğitici ve kaynak yatırımı
yapmış, eğitim için ilave zaman ayırmış bir eğitim kurumu ile bunlardan
yoksun bir eğitim kurumunun dil eğitimindeki başarı oranının kıyas bile
edilemez.
Kendi çocuğuma ait deneyimleri içeren yukarıdaki bilgiler ışığında özel
okulların dil eğitimine katkısının çok iyi olduğunu söylemek sanırım abartılı
bir ifade olmayacaktır. İlkokul birinci sınıfa giden çocuğunuzun eve
gelip türlü türlü İngilizce şarkılar söylemeye
başlamasının mı yoksa yıllardır kullandığınız bazı
kelimelerin telaffuzunu düzeltmeye çalışmasının mı daha keyifli
olduğuna açıkçası karar veremiyorum. Ben dil eğitiminde özel okul
katkısını görmüş bir veli olarak bu konuda milletçe yaşadığımız genel
başarısızlık tablosunun bu denli yaygınlaşan özel okullar sayesinde -en
azından dil konusunda- değişeceğine inanıyorum. https://www.bizimkolej.com/